benim neyime seninle oyun oynamak?
pişti oynamayı bile bilmem ki ben..
çocukken sokağa çıkıp bir kez saklambaç bile oynamadım ki.
zaten ben hiç o kadar çocuk olamadım da.
sorduklarında hep,büyüyünce ne olacaksın diye,
kadın olucam derdim.
okul bahçesinde o minicik etekleriyle;
düzgün taranmış saçları,
ceplerinde mendilleri,
tertemiz önlükleri,
bembeyaz yakalarıyla ip atlarken,istop oynarken diğer çocuklar;
ben hergün evden okula taşıdığım büyük kitaplarını okudum.
okudum,izledim,taklit ettim,
yalnız kaldım.
ben daha çocukken büyüdüm.
üstüme yüklenen sorumluluklarla,
beklentilerle,
pencere önlerinde,
balkon demirlerinin arkasında,
kapalı avlularda büyüdüm.
diğer çocuklar bayram harçlıklarıyla leblebi şekeri alırken,
cicilerini giyip gezmelere gidip harçlık toplarken,
ben el bile öpmedim.
oysa ne çok imrenirdim..
sokak arasında oynayan,
düşüp düşüp ağlayan,
elma şekeri yemek için kimseden izin istemeyen çocuklara.
onlar kağıttan uçaklar yaptılar,uçlarına ip bağlayıp yol boyunca koştular,
ben izledim.
yağmurdan sonra kaldırım kenarından akan sularda gemilerini yüzdürdüler,yarıştırdılar,
ben izledim.
gün bitip yemek vakti geldiğinde,
pencereden seslenen annelerine
biraz daha nooolur diyebildiler.
ben sadece izlerken..
sonra büyüdüm.
bu sefer gerçekten büyüdüm.
oysa bu sefer kimse kalmamıştı etrafımda,
bir daha sorsalardı,büyüyünce ne olacaksın diye;
çocuk olucam derdim.
çocuk olamadım.
büyük olamadım.
arada bi yerde sıkışıp kaldım.
şimdi söyle..
benim neyime seninle oyun oynamak?
oyun değil ki hiçbirşey..
hiç kimse öğretmedi ki bana.
öğrenmeme fırsat bile tanımadılar ki.
şimdi söyle..
benim neyime senle oyun oynamak?
hiçbirşey pembe değil benim dünyamda,hiç olmadı..
ben;
gerçeğin,
bu soğuk dünyanın,
karmaşaların,
hayal kırıklıklarının,
beklenip de hiç gelmeyenin,
umutsuzlukların
ta kendisiyim..
benim neyime ki oyun oynamak?
bilmem ki..
beceremem ki..
ben hiç çocuk olmadım ki...